Okula Uyum Haftasında Duygular
Okula yeni başlayan çocuklar belki de ilk defa anne babasının yanında olmadığı bir sosyal ortama katılacaklar. Üstelik bu sosyal ortam...
Devamını oku ->Dr. Olcay Güner, Klinik Psikolog
Dikkat zihinsel işlevlerimizin yöneticisidir. Zihinsel enerjimizin beyne dağılım kontrolünü o yapar. Bu kontrol sistemi sayesinde dikkatimizi çelen pek çok uyaranı, anılarımızı dışarıda bırakarak yaptığımız işe odaklanırız. Ancak bu sistemimiz iyi işlemiyorsa, öğretmenin yeni eşarbındaki çiçeklere, pencereden gözüken ağaç yapraklarına, arkadaşımızın silgisinin yere düşme sesine, geçen hafta gittiğimiz filmin zihnimizde canlanan görüntülerine takılır ve odaklanmamız gereken işten uzaklaşırız. Kontrolden çıkmış bir dikkat sistemi işleri güçleştirir. Dikkat gerektiren bir iş söz konusu olduğunda dikkatinizi toplamak uzun bir süre gerektirir. Tam işinize oturmuş dikkatinizi yoğunlaştırmışken en ufak bir ses dikkatinizi dağıtıverir ve tekrar dikkati toplamak bazıları için bir kabustur. Bazılarının dikkati ise sürekli dalgalanır. Ne zaman en iyi düzeye, ne zaman en kötü düzeye ulaşacağı kestirilemeyeceği için, tutarsız performanslar kaçınılmaz olur. Böylesine başına buyruk bir dikkat sistemine sahip iseniz, ona teslim olursunuz. Yani kontrol sizden çıkar, ona geçer. Sanki vahşi, başına buyruk bir ata binmiş gibi olursunuz. O sizi nereye sürüklerse o yöne doğru gidersiniz. Böyle huysuz bir ata sahip olmak ve onu kontrol atında tutmaya çalışmak oldukça yorucudur. Bu nedenle dikkati dağınık olan kişiler dikkat gerektiren işlerde kaçınırlar. Bu çocukların bir kısmı aşırı hareketli ve dürtüsel de olabilirler.
Dikkat kontrol sistemi bozuk olan çocuklar klinik ortamda ‘Dikkat Eksikliği ve Aşırı Hareketlilik’ (DEAH) tanısı alabilirler. DEAH ilk kez 1902 yılında İngiliz Dr. G. Stil tarafından tanımlanmıştır. Önceleri bu bozukluğun beyindeki bir hasardan kaynaklandığı düşünülerek, ‘Minimal Beyin Lezyonu’ adı verilmiştir. Ancak 1940’lara dek herhangi bir bulguya rastlanmadığı için hastalığın beyindeki küçük bir işleyiş kusurundan kaynaklandığı düşünülerek ‘Minimal Beyin Disfonksiyonu’ adı verilmiştir. 1950’li yıllardan sonra bulunan etkili ilaçlardan sonra DEAH a olan ilgi artmıştır. 1970’lerden sonra DEAH her bakımdan daha iyi tanınmaya başlamıştır. Biyolojik etkenlerin nedenlerin içinde önemli bir yer aldığı kesinleşmiştir.
Bu sorunun çocuğun yaşına ve durumuna uygun olmayan hareketlilik ve dikkatini verememe durumu olarak tanımlayabiliriz. Bu sorun sıklıkla davranış sorunlarına da yol açar. Çocukluk çağının en sık görülen psikiyatrik bozukluklarındandır. Sıklığı konusunda çelişkili araştırma sonuçları vardır. Amerikan Psikiyatri yayınlarına göre okul çağı çocuklarının % 3-5 inde görülmektedir. Erkek çocuklarında kız çocuklarına göre daha sık görülmektedir.
Neden ortaya çıktığı tam olarak bilinmemekle birlikte biyolojik, psikolojik ve sosyal nedenlerin ortak bir biçimde yer aldığı düşünülmektedir. Genetik etkenler ortaya çıkmasında önemli bir rol oynamaktadır.
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik bazen ayrı ayrı gözükmesine rağmen sıklıkla bir arada bulunur. Ancak biri diğerinde daha ön planda olabilir.
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik hafife alınmamalı, gelip geçici bir durum veya basit bir dikkatsizlik olarak değerlendirilmemelidir. Bu konu ile ilgili şüpheler var ise uzmanlara danışılmalıdır.
Dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik, hareketli olan veya dikkatini toplamakta güçlük çeken her çocuğa kolaylıkla yakıştırılan bir etiket haline gelmiştir. Oysa bu tanının konması uzun süren incelemeler gerektirmektedir. Tedavi edildiğinde belirgin düzelme elde edilebilir. Tedavi edilmediğinde ise erişkinlik dönemine kadar uzayan pek çok psikiyatrik ve sosyal soruna da yol açabilmektedir.
Kliniklere dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik belirtileri ile başvuran çocuk ve gençlerin değerlendirilmesi, saptanması ve sağaltımı şu yollarla yapılır.
Bu çocuklara tanı koymak için oldukça titiz ve uzun süren değerlendirmeler yapılması gerekebilir.
Belirtiler değerlendirildikten sonra çocuk/genç, dikkat eksikliği ve aşırı hareketlilik kriterlerine uyuyor ise aileye/çocuğa-gence/öğretmene bu bozuklukla ilgili olarak bilgilendirme, bilinçlendirme yapılır. Bu, ihtiyaca göre; uzun eğitim programları ile bireysel görüşmeler yolu ile ve yazılı materyaller (kaynak kitaplar, makaleler yolu) ile yapılabilir. Çocuk/Genç çeşitli terapi programları ile çok yönlü olarak ele alınır.
Bu çalışma pek çok alanı kapsar. Bunlar:
Bu bozukluğa sahip çocuk ve gençlerin psikolojik, duygusal, davranışsal, sosyal problemlerini çözmeye yönelik bireysel veya grup çalışmaları yapılır. Bu çalışmalarda şu tekniklerle kullanılabilir.
Böyle bir çocuğun ailesi olmak kolay değildir. Hem davranış problemleri ile hem akademik zorlukları ile hem çevreden gelen şikayetlerle baş etmek, hem de onu korumak kollamak ve şefkat göstermek oldukça güçtür. Tüm bunlarla baş etmek için ailenin oldukça donanımlı olması gerekir. Bu nedenle ailenin sık sık danışmanlık alması gerekebilir.
Birçok aile ilaç kullanmadan önce diğer yöntemleri denemek ister. Ancak DEAH’lı çocukların çoğunda uyarıcı ilaçların kullanımı çarpıcı olumlu etkiler yaratabilir. Bu ilaçlar zihinsel yorgunluğu savuşturarak, çocuğun ayrıntılara odaklanmasına neden olur. Dikkat kontrolü sağlanır. Ancak ilaçların yalnızca belirtilerden bazılarını hafiflettiğini, nihai bir çözüm olmadığını unutmamamız gerekir. İlaç alındıktan sonra dört-beş saat için etkilidir. Bu süre sonunda çocuk eski haline döner. Yani etkisi geçicidir. İlaç kısa sürede etkili olan, ucuz bir tedavi metodudur. Özel eğitim, psikoterapi ve danışmanlık ise uzun vadede sonuç veren etkisi daha kalıcı ama daha pahalı bir yöntemdir. İlaç ancak çok yönlü bir tedavi planının parçası ise yardımcı unsur olarak işe yarayabilir. İlaç çok iyi bir değerlendirmeden sonra verilmelidir. İlacın etkileri hem öğretmen, hem anne baba, hem de psikolog tarafından iyi izlenmelidir. İlaç sorunu nedeni ile psikolojik açıdan yorgun düşmüş çocuğu ayağa kaldıracak iyi bir kredidir. Başlangıçta kazanılacak bu hız tedavinin diğer basamaklarına da hız ve motivasyon kazandırır. Mümkünse tedavide ilaç dışındaki olasılıklar ve gelişmeler ortaya çıktıkça ilaçtan kaçınmak veya olabilecek en kısa kullanımı sağlamak doğru bir yaklaşım olabilir.
Bazı çocukların sadece dikkatleri dağınıktır. ‘Akılları beş karış havadadır’. Dersi dinleyemezler. Sürekli hayaller kurarlar. Bazen kendi kendilerine ‘bu dersi çok iyi dinleyeceğim’ diye söz verirler ama nafile! Tam dinlerken öğretmenin kullandığı bir sözcük ona bir çağrışım yapar ve kafasında dersle alakasız yepyeni bir film canlanıverir. O artık sınıfta değildir. Kafasının içindeki filimler o kadar caziptir ki bir hayalden diğerine dolaşmaya başlamıştır. Bazen öğretmenin sert bir uyarısı ile silkinerek uyanıverir ama iş işten geçmiştir. Konunun en önemli bölümlerini kaçırdığı için artık hiçbir şey anlamıyordur. Bu kez de anlamadığı için sıkılır ve yine yeni bir hayale dalar. Aslında bu çocuklar kendi iç dünyaları ile yoğun bir diyalog halindedirler. Bu diyaloğu keserek dış dünyaya odaklanmak onlar için ekstra bir gayret gerektirir. Unutkan ve dağınıktırlar. Dalgın bilim adamları gibidirler. Okul ve ev arasında gerekli eşyaları bir türlü toparlayıp getiremezler. Bazıları konuşurken bile bir konuyu anlatırken diğer bir konuya kayıverir ve ne anlattığını unuturlar. Konuşmalarını takip etmek ve anlamak güçtür. Kimileri aşırı hareketlidir. Ancak bazıları bırakın aşırı hareketliliği tam tersine aşırı yavaştır. İnsanı çıldırtan bir uyuşukluk içindedir. Amaçsızca ortalıkta dolanıp dururlar; koltuklarda, kanepelerde uzanırlar, saatlerce TV izlerler, su ve tuvalet için bile yerlerinden kalkmaya üşenirler; telefon ve kapı uzun uzun çalsa bile nasıl olsa biri bakar diye aldırmazlar. Seslendiğinizde duymazlar, cevap vermezler. Bazıları ise çevredeki tüm uyaranlara karşı aşırı duyarlıdır. Bu durum odaklanmaları gereken konuya sabitlenememelerine neden olur. Sesler, renkler, kokular, görüntüler, dokunulabilecek her şey tek tek ilgi alanına girerek dikkatlerini çeliverir. Sanki dört bir yandan kuşatılmış bir uyaran ordusu tarafından ayrı bir yöne çekilmektedirler. Bu durumda çocuğun esas konuya odaklanması için konunun çok cazip ve diğer uyaranları alt edecek çekicilikte olması gerekmektedir. Ailelerin sıklıkla şunu söylediklerine tanık oluruz ‘aslında canı isteyince odaklanabiliyor, sanki canı istemiyor gibi’. Evet, bu doğrudur ama biraz dikkat edilirse canının istediği konuların genellikle çok cazip bir sunumları ve yüksek bir hıza sahip olduklarını görürüz. Örneğin tempolu, jestli, mimikli, görsel, işitsel malzemeler kullanarak anlatım yapan bir öğretmen; Heyecanlı bir aksiyon filmi veya bilgisayar oyunları. Bunlar çocuğun odaklanabildiği şeylerdir, çünkü araya diğer uyaranların girmesini engelleyecek niteliktedir. Aslında herkesin dikkati dağılır. Ama pek çoğumuz dikkatimizi yeniden toparlayabildiğimiz halde dikkat eksikliği olanlar dikkatlerini yeniden toplamayı başaramazlar. Önemli olan bize zor gelen, zevk vermeyen konularda da dikkatimizi toplayabilmektir. Dikkat eksikliği olanlar ve olmayanlar bu noktada birbirinden farklılaşırlar. Dikkat eksikliği olmayanlar bu gibi işlere de biraz gayretle dikkatlerini verebilirken, dikkat eksikliği olanlar bunu başaramazlar.
Bazı çocuklar aşırı hareketlidir. Aşırı hareketlilik deyince bazı aileler ‘düz duvara tırmanan çocukların” kastedildiğini düşünürler. Ama aşırı hareketlilik geniş bir yelpazeye yerleşmiş pek çok farklı hareketlilik durumunu içerir. Kimisi düz duvara tırmanır, kimisi hareketlicedir, Kiminin eli ayağı sürekli oynar, kimininse sadece zihinsel bir hareketliliği vardır. Yani çok hızlı düşünür. Sanki düşünsel bir hiperaktivite içindedir. Ortak yanları boş duramama, sabırsızlık, yavaş tempolu işlerden kaçınmak ve hızlı olan her şeyden büyük keyif almaktır. Ancak bir şartla yerlerinde oturup uzun bir süre yaptıkları işe odaklanabilirler. O da önlerindeki işin hareketli olmasıdır. Örneğin TV de aksiyonu bol olan şeyler izlemek, bilgisayar oyunları oynamak, Game Boy türü oyunlar oynamak oturarak yapılan işlerdendir ama hareketli bir çocuğu uzun süre meşgul ederler.
Bazıları itişirler, koşuştururlar, diğerlerini harekete geçirecek kışkırtıcı davranışlar içine girerler. Pek çoğu dokunsal uyaranlara karşı koyamaz. Elleri, parmakları sürekli keşif halindedir. Bu hareketler genellikle onu odaklanması gereken şeyden uzaklaştırır. İlgi alanları çabuk değişir. Maymun iştahlıdırlar. Çabuk sıkılırlar. Çok istedikleri bir yer bile olsa, gittikten on beş dakika sonra ‘hadi gidelim’ diye tuttururlar. Evde oturmaktan hoşlanmazlar. Az önce dışarıdan yorgun argın eve dönmüşsünüzdür ama ‘şimdi nereye gidiyoruz?’ diye soruverirler.
Dürtüsellik, düşünmeden harekete geçmek olarak tanımlanabilir. Bu çocukları disipline etmek oldukça güçtür. Sanki ‘sabır’ ve ‘önceden tahmin etme’ yetenekleri eksik doğmuşlardır. Bekleyemezler. Davranışlarının sonuçlarını önceden tahmin edemezler. Bir anne çocuğunu şöyle tanımlamıştı: ‘Aklına bir şey düşmeye görsün anında yapar, yaptırtır veya söyler’. Bu çocuklar istedikleri şeyler konusunda hem çok ısrarcı, hem de çok acelecidirler. Su bile isteseler anında getirilsin isterler. Onlarla alışverişe çıkmak işkence gibidir. Her gördüklerini isterler ve alınması için tuttururlar, ağlarlar. Doyumsuzdurlar. Evlerinde yüz tane oyuncak arabası bile olsa, yeni bir tane görünce onu aldırana dek başınızın etini yerler. Haz ve heyecan ararlar. Bu nedenle ortalığı karıştırıp, risk alırlar. Tehlikelere karşı duyarsızdırlar. Bir uçurumun kenarında korkmadan yürürler, korkusuzca müdürün odasına girip şaka olsun diye koltuğuna yapıştırıcı dökerler. Harekete o kadar susamış bir haldedirler ki, diğerleri tarafından kolayca yönlendirilirler Bu özellikleri nedeni ile her türlü muzırlıkta baş ve en tehlikeli rol onlara verilir. Davranışlarının sonuçlarını önceden tahmin edemedikleri için sıklıkla başlarını belaya sokarlar. Her defasında pişman olur ve içten bir şekilde birtakım sözler verirler ama bu bir sonraki olumsuz davranışı engelleyemez. Neden böyle yaptın sorusuna cevapları genellikle ‘bilmiyorum, yine unuttum..’ olur. Aslında bu çocukların yapamadığı şeylerden biri de ‘içsel diyaloglardır”. İçgörüleri yoktur. Bir davranış esnasındaki duyguları sorulduğunda ‘bilmem… ben sadece vurdum.’ derler. Nedenlere, niçinlere, duygulara inerek davranışa sebep olan unsurları çözümleyemezler.. Adeta otomatik bir hata makinesi halinde sürekli hata yaparlar. Bu hatalar sadece davranış hataları değildir. Sınavlarda da sabırsız oldukları ve soruları doğru dürüst okumadan cevapladıkları için de hata yaparlar. Yoğun bir duygusal durumda dürtüsellikleri artar. Örneğin evde tatsız bir kavga oldu ise, bir arkadaşı kalbini kırdı ise, sınav öncesinde çok kaygılı ise, ertesi gün doğum günü ise dürtüsellik daha da artar.
Arkabahçe Psikolojik Gelişim, Eğitim ve Danışmanlık