Disleksi

Disleksi
27 Mayıs 2017
Etiketler: ,
Kategoriler: Popüler Makalelerimiz

Dr. Olcay Güner, Klinik Psikolog

“Yaşasın Okula Başlıyorum!” böyle başlamıştı okula Can. Onu okulda bekleyen tatsız sürprizleri kimse bilmiyordu. Okulu, arkadaşlarını, öğretmenini çok sevmişti. Ama sıra yazı yazmaya gelince biraz canı sıkılıyordu. Arkadaşları yazılarını çabucak bitiriyor, Can ise büyük bir çaba ile ancak iki satır yazabiliyordu. Tahtadan yazı çekmek ise tam bir işkenceydi. Peki diğer çocuklar nasıl başarıyorlar? diye düşündü Can. “İstersem başarırım” diyerek, onlara yetişmek için çok çabaladı ancak bir türlü başaramıyordu. “Daha fazla uğraşmak gereksiz” diye düşündü ve tamamen vazgeçti. Bir “aptal” gibi görünmekten, hep geri kalmaktan bıkmıştı. En iyisi hiç yazmamaktı.

Ailesi şaşkınlık içindeydi. Can büyük bir hevesle başlamıştı okula. Bütün bu başlarına gelenden kim sorumluydu? Daha önce hiç sorunu olmayan Can, bir sorunlar yumağı haline gelmişti. Acaba öğretmenini mi sevmiyordu? Öğretmen ise Can’ın şımartıldığına ve kendini yormak istemeyen bir yapısı olduğuna karar vermişti. Son derece akıllı bir çocuktu. Yazamaması ve öğrenememesi için hiçbir sebep yoktu. Bütün sınıf bir anda okuma ve yazmayı söktü. Can ise hala yerinde sayıyordu. Üstelik davranışları da değişmeye başlamıştı. Herkese vuran, küfür eden, mutsuz, huysuz bir çocuk olmuştu. Nihayet bir psikoloğa danışılmasına karar verildi. Psikolog Can’ı uzun görüşmeler ve incelemelerden geçirdikten sonra, vardığı sonucu açıkladı. Can’ın sorunu “disleksi” bir başka deyişle “özel öğrenme bozukluğu” idi.

Evet, genellikle ilkokul yıllarında ortaya çıkan ve gerek aileyi, gerekse öğretmeni ve çocuğu bir sorunlar yumağı halinde kuşatan “özel öğrenme bozukluğu” konusunda Klinik Psikolog Olcay Güner’e danıştık.

Nilgün Girdivan: “Özel öğrenme bozukluğu” veya daha yaygın olarak bilinen adı ile “disleksi” nedir? Ne sıklıkta görülür?

Olcay Güner: Özel öğrenme bozukluğu bir öğrenme problemidir ve tüm dünya çocuklarında yüzde 20-25 oranında görülebilir. Bu bozukluğa sahip çocukların zekaları normal veya normalin üzerindedir. Bir çocuğun dinleme, düşünme, konuşma, okuma, yazma, heceleme veya aritmetik yeteneklerinden birinde veya daha fazlasında gelişme geriliği veya gecikme görülürse özel öğrenme bozukluğundan söz edebiliriz.

N.G.: Bu bozukluk ne zaman, ne şekilde başlar, belirtileri nelerdir?

O.G.: Özel öğrenme bozukluğuna sahip çocuklar genellikle okula kötü bir başlangıç yaparlar. Aslında daha anaokulu yıllarında iken kendilerinden beklenen başarıyı göstermezler. Dikkatleri zayıftır, temel kavramları öğrenirken zorlanırlar. Ancak anaokulunda okulla ilgili işlerden kaçmak daha kolaydır. Öğretmenlerin değerlendirme metotları ilkokuldaki kadar sistematik ve aileye yansıyan bir tarzda değildir. Bu nedenlerle genellikle anaokulu döneminde fazla göze batmazlar. Problemler genellikle ilkokulun ilk aylarından itibaren alevlenmeye başlar. Okulun ilk çalışmaları olan okuma-yazma alıştırmaları onlar için büyük bir işkencedir. Kesinlikle ödev yapmak istemezler. Bazı çocuklar önceleri büyük gayret gösterirler, çalışırlar, çabalarlar, zamanlarının büyük bir kısmını arkadaşlarına yetişmeye ayırırlar ama sonuç büyük bir düş kırıklığıdır. Kendilerine olan güvenleri de giderek azalmaya başlar.

N.G.: Peki öğretmenler ve aileleri bu problemler karşısında ne düşünürler karşısında ne düşünürler, nasıl davranırlar?

O.G.: Öğretmenler bu çocuklar için: “Son derece akıllı görünüyor ama bir türlü öğrenemiyor, öğretmesi zor, dikkatsiz, belki de kendini yaptığı işe veremiyor, canı istemiyor sanki…” diye düşünür.

Aileler ise “Yeterince çalışıyor ama bir türlü olmuyor. Acaba bir zeka problemi mi var ama canının istediği işlerde çok başarılı. Yoksa okuldan mı hoşlanmadı, şımarıklık mı yapıyor, öğretmenini sevmedi galiba” gibi pek çok düşünceye kapılırlar.

Çocuk ise “dikkatli ol”, “daha çok uğraş” gibi art arda gelen uyarılardan bıkar ve bir süre sonra her şeyi bir kenarı bırakır. Artık çocuk için yapılacak en iyi şey okulla ilgili işlerden kaçmaktır. En iyi kaçış yolu da uyumsuz davranışlar sergileyerek öğretmenin dikkatini bu yöne çekmektir.

N.G.: Peki, bu arkadaş çevreleri tarafından nasıl algılanır?

O.G.: Sınıfta “zor öğrenen” bir çocuk olarak tanınmak kolay değildir. Arkadaşları seri bir şekilde okurken, sınıfta heceleyerek okumak çok zordur. Birden bire arkadaş grubunda kendisini kanıtlamak ister ve “güç gösterisi” ne başlar. Herkese yerli yersiz vurur, saldırır. Bazıları sınıfı güldürerek dikkat çekmek ve sevilmek için ölçüsüz şakalar ve espriler yaparlar. Sınıf arkadaşları da bu çocuklara anlayışlı davranmazlar. Genellikle bu çocuklara öğrenemedikleri için “aptal”, diğer çocukları rahatsız ettikleri için “yaramaz”, düzensiz oldukları için “pasaklı” adları takılır ve dışlanırlar. Bazıları bütün bunlardan incindiğini kolayca belli eder, ağlar, huysuzlaşır, bağırıp, çağırır. Bazıları ise tam tersine içine kapanır ve hiç bir şey belli etmezler.

N.G.: Bu çocuklar ne zaman bir uzmandan yardım almaya başlamalıdır?

O.G.: Hiç vakit geçirmeden başlamalıdır. Bu çocukların pek çoğu gerekli olan yardımı (tedaviyi) almaksızın okulda çabalar dururlar. Çocuklar ikinci sınıfa gelip de halen okuma-yazma sorunları devam ettiğinde öğretmenleri ve aile üyeleri çocukta önemli bir bozukluk olduğuna emin olurlar. Genellikle en geç üçüncü sınıfta aileler “acaba çocuk geri zekalı mı?” diyerek nihayet bir psikoloğa başvururlar. Aile, öğretmen ve çocuk bütün bu problemlerin gerçek nedenini ancak bir uzmana başvurduğu zaman öğrenebilir. Uzmanlar testler ve görüşmeler yolu ile özel öğrenme bozukluğu teşhisini koyarlarsa, bir psiko-pedagojik yaklaşım sonucu problemleri hafifletebilir veya tamamen ortadan kaldırabilirler.

N.G.: Sonuç olarak özel öğrenme bozukluğu mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık mıdır?

O.G.: Bir hastalıktır demek çok doğru olmaz. Çözülmesi gereken bir problemler yumağıdır. Uzmanı tarafından kolaylıkla tanınabilir ve yardım edilebilir. Yardım, ertelenemeyecek kadar önemlidir. Zira ne kadar çok gecikirse, beraberinde taşıdığı ek sorunlar da o kadar fazlalaşır. Bu da sorunun çözümünü güçleştirir ve daha fazla zaman gerektirir.

N.G.: Bu bozukluğun tedavisinde izlenen yol nedir? Nasıl bir tedavi uygulanır?

O.G.: Bu bozukluğa sahip çocukların hiç biri birbirinin tıpatıp aynısı değildir. Çünkü her birinin bozukluk derecesi birbirinden farklıdır ve her birinin farklı öğrenme kanallarında bozukluk vardır. Bu durumda her birinin farklı tedaviye ve yaklaşıma ihtiyacı vardır. Uzmanlar önce çocuğun hangi öğrenme yeteneklerinde sorun olduğunu saptarlar. Sonra zayıf olan alanları çalıştıracak egzersizler ve çalışmalar yaparak, bu tıkalı öğrenme kanallarını açmaya çalışırlar. Oldukça zahmetli ve uzun süren çalışmalar sonuçlarını yavaş yavaş verir. Doğru bir yardım, aile ve öğretmenin işbirliği sayesinde özel öğrenme bozukluğuna sahip pek çok çocuk, problemlerini aşabilir, akademik yaşantısına devam eder, mutlu ve üretici bir birey olur.

Özel Öğrenme Bozukluğu Sinyalleri

  • Normal veya normalin üzerinde bir zekaya rağmen okul başarısızlığı
  • Hareketsizlik veya tam tersine aşırı hareketlilik
  • Dikkatsizlik
  • Dağınıklık, sakarlık, organize olamama
  • Sağını, solunu ayırt edememek
  • Yazı hataları (b-d-p gibi harfleri karıştırmak, eksik veya ters yazmak)
  • Okuma problemleri; yavaş, heceleyerek okumak, ters okumak, okurken satır atlamak
  • Aritmetik hesaplamalarda zorluk: toplama, çıkarma, çarpma işaretlerini karıştırmak; çarpım tablosunu ezberlemekte güçlük çekmek

Arkabahçe Psikolojik Gelişim, Eğitim ve Danışmanlık