Ayın Makalesi Yayında! Kansere Verilen Tepkiler ve Tepkileri Belirleyen Faktörler

Ayın Makalesi Yayında! Kansere Verilen Tepkiler ve Tepkileri Belirleyen Faktörler
8 Ekim 2018
Etiketler: , , , , , ,
Kategoriler: Popüler Makalelerimiz

Psiko-onkolog Elçin Biçer

Modern Sağlık Psikolojisi Modeline ve Psikodinamik Modele Göre

Çoğu zaman kanserli bir kişiye ne denir/nasıl davranmak gerekir sorularıyla karşılaşmaktayız. Kanserli bir kişinin ne hissettiğine ve ne düşündüğüne dair çoğumuzun fikirleri vardır. Ancak, her yıl sadece ülkemizde yeni 150 bin kanser vakasının ortaya çıktığı düşünüldüğünde, bu geniş popülasyonda bile iki kanser hastasının tam olarak aynı şeyi düşünmediğini aynı şeyi hissetmediğini söylememiz yanlış olmaz.

Kişinin kansere vereceği tepkiyi belirleyen faktörlerin başlıcaları arasında, ‘hastalığa yüklediği anlam’ yer almaktadır. Sıklıkla bir ‘kayıp’, ‘tehdit’, ‘ceza’ gibi olumsuz yorumlanmakla beraber bazı kişiler de ‘kendini değiştirmesi/dönüştürmesi için yapılmış bir çağrı’ yada ‘hayatında uzun süredir vazgeçmesi/değişiklik yapması gereken bir durumu gerçekleştirmesini sağlayan bir uyarı’ gibi görerek pozitif bir anlam yüklemektedir. Nadiren de olsa, kanser olma haline pozitif anlam yükleme arasında ‘hasta olma hali’nin getirdiği erken emeklilik yada yaşamdaki sorumluluklarının yükünden muafiyet veya aile ve arkadaşlardan gelen ilgi ve alaka da sıralanabilir.

‘Yaş’ faktörü, hastalığa verilen tepkinin belirleyicilerindendir. Ancak, henüz yaşamdaki rollerini/sorumluluklarını tamamlamamış, hayallerini gerçekleştirmek için fırsatı yeterince olmamış, insan ömrümdeki tüm evreleri deneyimlememiş genç hastaların daha yoğun tepki vereceği ve zorlanacağı; yaşamının son evresinde bulunan ileri yaştaki hastaların zaten ömürlerini tamamladığı, hayalleri/rolleri/sorumlulukları gibi şeyler için zamanı ve fırsatları çoktan değerlendirmiş olduğu fikriyle daha az etkileneceğini, zorlanmayacağını düşünmek eksik olur. Elbette ki, bahsi geçen şekilde etkilenen genç ve ileri yaştaki hastalar olduğu gibi bu denkleme uymayan da pek çok hasta vardır. Bazı genç hastaların, kanserle mücadele etmek için çocuklarını büyütmek, hayallerini gerçekleştirmek, eşiyle kurdukları dünyayı sürdürmek gibi motive edici güçleri vardır. Bazı ileri yaştaki hastaların ise; hastalıklara, bakıma muhtaç olmaya ya yaşamının sonuna gelme fikrine karşı yoğun endişesi vardır ve bu endişe hastalığa verdiği reaksiyonu belirler. Üstelik eğer zaten kendisine bakım vermekte zorlanıyorsa, tanıdığı pek çok kişiyi zaten kaybetmiş ve yalnızlık yaşıyorsa, kanser tedavisi ve bakımı bu tip hastalar için yönetilmesi, baş edilmesi daha zor hale gelebilir.

“Bildiği önceki kanser hikayeleri”, de kişinin ilk reaksiyonunu etkilemektedir. Tanık olduğu başka bir yakınının kanser hikayesi, geçirdiği süreçler ya da okuduğu bir romandaki/izlediği bir filmdeki kanser öyküsü kişinin zihninde kansere dair imajlar oluşturur. Kanser olarak tanımladığımız kelimenin, aslında geniş bir hastalık yelpazesi olduğunu, farklı ilaçlar, farklı tedavi yöntemleri, farklı süreçler ve farklı sonuçlar barındırdığını, bütün bu farklılıkların da kişiden kişiye değişebildiğini; dolayısıyla kişinin kendi hastalığını diğer hiç kimsenin hastalık öyküsüyle kıyaslamadan algılaması için desteklenmesi gerekmektedir.

“Geçmiş psikolojik/psikiyatrik öyküsü”, her kriz durumunda olduğu gibi kanser tanısında da kişinin vereceği emosyonel reaksiyonlarda başlıca belirleyicilerdendir. Örneğin, kanser öncesinde depresyon deneyimlemiş bir kişinin, kanser tanısıyla birlikte yeniden depresyonunun alevlenmesi sık rastlanılan bir durumdur.

“Yaşam koşulları”, kişinin en az 6 ay ve daha uzun süren tedavi sürecinde önemli bir faktör. Tedavi sebebiyle çalışmaktaysa iş hayatı aksayabilir, evdeki sorumluluklarını sık hastane ziyaretleri, tedaviler ve yan etkileri sebebiyle yerine getiremeyebilir. Yaşam koşulları başlığı altında hem finansal yeterlilikler/yetersizlikler hem de aldığı/alamadığı sosyal desteği sıralayabilir. Tedavi sürecinde eşlik edecek, bakım verecek, duygusal anlamda destek olacak yakınlarının bulunması kişinin psikolojik olarak baş etmesinde olumlu katkı sağlar.

“Kişilik yapısı” da başlıca belirleyicilerindendir. Ancak, kişilik dediğimizde, herhangi bir kişiyi tek bir kişilik tanımı altında tanımlamamız zordur. Pek çok kişi, farklı kişilik tiplerini kendisinde barındırır; hatta farklı durumlarda yaşamının farklı dönemlerinde farklı tepkiler verebilir. Bu noktada, modern sağlık psikolojisi ve daha geleneksel olan psikodinamik model çerçevesinde şu şekilde bakabiliriz:

Kansere Karşı Mental Tutumlar:

  • Kadercilik(Stoik Kabullenme): Bu tutumdaki kişiler, sağlık durumlarının farkındadır; hastalıklarının kader/nasip olarak kabul ederler. Ve çok az ya da hiç duygusal tepki vermeden yaşamlarına eskisi gibi devam ederler.
  • İnkar (Pozitif Kaçınma): Bu tutumdaki kişiler, hastalığı önemsizleştirirler. Kısmi inkar ve tam inkar olarak iki kategoriye ayırabilir. Kısmi inkarda, hastalıklarını daha kolay ve basit bir hastalık gibi algılama, tedaviyi alsa da hastalığın ismini söylemeyerek yokmuş gibi davranmak gibi bir tutumla baş ederler. Kısmi inkar, oldukça başarılı bir baş etme yöntemidir dememiz yanlış olmaz. Bu sebeple, kişiyi tedavisiye uyum sağladığı sürece yüzleşmeyle karşılaştırmamak gerekir. Tam inkarda ise, kişi hastalığı tamamen yokmuş gibi bir tutum sergiler. Bu durumda, tedaviye de gerek duymayacağı için kişi için problematik ve riskli olabilir.
  • Umutsuzluk/Çaresizlik: Bu tutumdaki kişiler, hastalıkla baş etmeye çalışmak için motivasyona sahip değildir. Tedaviyi alsalar da, uyumları tam olmayabilir. Örneğin, yeni bir semptom yaşadıklarında bunu hekimlerine bildirme gereği duymayabilirler çünkü onlara göre artık zaten her şeyin sonudur, yapılacak bir şey yoktur. Tedavi sürecinde, hastalık öncesine göre ilgi kaybı, yoğun halsizlik deneyimleyebilirler. Yaşamın tüm alanlarıyla ilgili bir boşverme, yılgınlık, umutsuzluk ve çaresizlik içinde olurlar.
  • Yoğun kaygıyla meşgul olma: Bu tutumdaki kişiler, tedavi süreci boyunca en minör semptomda dahi yoğun kaygı yaşarlar. Tedavi ekibine ve yakınlarına karşı güvenleri tam olmayabilir, durmadan zihinleri kötü senaryolarla meşguldür. Bedenlerine karşı fazlaca duyarlı olurlar, en ufak semptomda kaygıları artarken, yaşadıkları semptomları seçici ve abartılı olarak algılama eğilimindedir. Hastalığın gidişhatı olumlu dahi olsa, kaygılı hallerini sürdürürler. Tedavi başarıyla tamamlandıktan sonra da, bedenleriyle ilgili hassasiyetleri ve nüks endişeleri de devam edebilir.
  • Savaşçı ruh: Bu tutumdaki kişiler, tedavi ekibiyle işbirliği yapar ve bu süreçte aktif rol alır. Örneğin, doktorların önerilerine uyarken aynı zamanda beslenmesine de dikkat eder. Yaşam kalitesini arttırmak hatta hastalık sonrası daha sağlıklı bir yaşama sahip olmak için kararlar alır, uygulamaya çalışır. Hastalıkla mücadele ederken kendisine hedefler koyar; şu tarihe kadar kemoterapiyi bitireceğim ve çocuğumun mezuniyetine gideceğim, gibi.

Bahsi geçen tutumlar arasında, savaşçı ruh’un ideal ve en başarılı tutum olduğu düşünülebilir. Ancak herkes kendi psikolojik özelliklerine göre bir tutum ve baş etme yöntemi gösterir. Yani kanser deneyimi yaşayan herkesi savaşçı ruh tutumuna zorlamak doğru değildir. Bu tutuma uygun olmayan kişiler, zaman içinde hastalığa karşı yapması gerekenleri yapamamış olma düşüncesiyle suçluluk hissedebilirler. Üstelik, uzun süren tedavi sürecinde kişi farklı dönemlerde farklı tutumlar arasında geçiş yapabilir.

Psikodinamik Modelden Mental/Ego Savunma Mekanizmaları:

  • İnkar: Kısmi inkarın başarılı bir baş etme mekanizması olduğunu ancak tam inkar mekanizmasının kişiyi tedavi olmaktan alıkoyma riski taşıdığından bahsetmiştik.
  • Yansıtma: Hastalıkla bu mekanizmayla baş eden kişiler çoğunlukla kansere karşı beslediği üzüntüyü, öfkeyi, korkunun farkında değildir ve bu duyguları yakınlarına ya da tedavi ekibine yansıtarak onlara karşı iritabl olabilir.
  • Yer değiştirme: Hastalıkla bu mekanizmayla baş eden kişiler, hastalığa karşı deneyimlediği zor duyguları daha kolay baş edebileceği başka bir nesneye/duruma aktarır. Örneğin, eşi kanser olan bir kişinin tedavi sürecinde her zamankinden daha uzun saatler daha yoğun çalışması.
  • Süblimasyon: Hastalıkla bu mekanizmayla baş eden kişiler, kabul edilmesi güç ilkel duygularını daha ahlaki, kabul edilebilir bir kanaldan ifade ederler. Sanatsal çalışmalar, hayır işleri yapmak ya da dini inançlarına daha sıkı sarılmak gibi.
  • Regresyon: Kişinin psikolojik olgunluk bakımından önceki dönemlerine dönmesi olarak tarif edebiliriz. Pek çok hasta belirli dönemlerde regresyon göstererek tedavi ekibine ve bakım verenlerine karşı daha bağımlı, daha çocuksu bir tepki verebilirler.
  • Entellektüalizasyon: Hastalıkla bu mekanizmayla baş edenler, adeta doktoruyla tıp literatürünü tartışacak kadar bilimsel araştırma yapar. Hastalığıyla ilgili neden-sonuç ilişkileri arar, kurmaya çalışır. Ve hastalığına dair neredeyse hiç duygusal ifadede bulunmaz.
  • Konversiyon: Hastalığa dair duygularını bedensel semptomlarla ifade eder. Hastalığın kendisi, uygulanan tedaviler ve yan etkileri düşünüldüğünde ayırt etmek güç olabilir. Çoğunlukla süreç, yaşanan tüm semptomlara dair önce tıbbi tetkiklerden geçilmesi ve iyi bir ayırıcı kanaatle psikolojik kökenli reaksiyon olduğunun belirlenmesi şeklindedir.

Kanser deneyimi yaşamış bir kişiye yaklaşırken nasıl davranmalıyız/ ne demeliyiz sorusundan önce o kişinin hastalığı, kendini nasıl algıladığı, nasıl reaksiyon verdiği gözlemlenmelidir.

Kanserde uyguladığımız destekleyici psikoterapiler, farklı psikoloji modelleriyle yaklaşarak hastayı değerlendirmeyi ve kişiye özel bir tedavi planı oluşturmayı, hastalığın gidişhatına, zamana ve süreçteki diğer tüm değişmekte olan faktörlere göre durmadan dans etmeyi gerektirir.