Arkabahçe Bilgi Paylaşım Toplantıları (Meslektaşlarımıza Yönelik)
2025 Online Bilgi Paylaşım Toplantıları!
Devamını oku ->Psiko-onkolog Elçin Biçer
Çoğu zaman kanserli bir kişiye ne denir/nasıl davranmak gerekir sorularıyla karşılaşmaktayız. Kanserli bir kişinin ne hissettiğine ve ne düşündüğüne dair çoğumuzun fikirleri vardır. Ancak, her yıl sadece ülkemizde yeni 150 bin kanser vakasının ortaya çıktığı düşünüldüğünde, bu geniş popülasyonda bile iki kanser hastasının tam olarak aynı şeyi düşünmediğini aynı şeyi hissetmediğini söylememiz yanlış olmaz.
Kişinin kansere vereceği tepkiyi belirleyen faktörlerin başlıcaları arasında, ‘hastalığa yüklediği anlam’ yer almaktadır. Sıklıkla bir ‘kayıp’, ‘tehdit’, ‘ceza’ gibi olumsuz yorumlanmakla beraber bazı kişiler de ‘kendini değiştirmesi/dönüştürmesi için yapılmış bir çağrı’ yada ‘hayatında uzun süredir vazgeçmesi/değişiklik yapması gereken bir durumu gerçekleştirmesini sağlayan bir uyarı’ gibi görerek pozitif bir anlam yüklemektedir. Nadiren de olsa, kanser olma haline pozitif anlam yükleme arasında ‘hasta olma hali’nin getirdiği erken emeklilik yada yaşamdaki sorumluluklarının yükünden muafiyet veya aile ve arkadaşlardan gelen ilgi ve alaka da sıralanabilir.
‘Yaş’ faktörü, hastalığa verilen tepkinin belirleyicilerindendir. Ancak, henüz yaşamdaki rollerini/sorumluluklarını tamamlamamış, hayallerini gerçekleştirmek için fırsatı yeterince olmamış, insan ömrümdeki tüm evreleri deneyimlememiş genç hastaların daha yoğun tepki vereceği ve zorlanacağı; yaşamının son evresinde bulunan ileri yaştaki hastaların zaten ömürlerini tamamladığı, hayalleri/rolleri/sorumlulukları gibi şeyler için zamanı ve fırsatları çoktan değerlendirmiş olduğu fikriyle daha az etkileneceğini, zorlanmayacağını düşünmek eksik olur. Elbette ki, bahsi geçen şekilde etkilenen genç ve ileri yaştaki hastalar olduğu gibi bu denkleme uymayan da pek çok hasta vardır. Bazı genç hastaların, kanserle mücadele etmek için çocuklarını büyütmek, hayallerini gerçekleştirmek, eşiyle kurdukları dünyayı sürdürmek gibi motive edici güçleri vardır. Bazı ileri yaştaki hastaların ise; hastalıklara, bakıma muhtaç olmaya ya yaşamının sonuna gelme fikrine karşı yoğun endişesi vardır ve bu endişe hastalığa verdiği reaksiyonu belirler. Üstelik eğer zaten kendisine bakım vermekte zorlanıyorsa, tanıdığı pek çok kişiyi zaten kaybetmiş ve yalnızlık yaşıyorsa, kanser tedavisi ve bakımı bu tip hastalar için yönetilmesi, baş edilmesi daha zor hale gelebilir.
“Bildiği önceki kanser hikayeleri”, de kişinin ilk reaksiyonunu etkilemektedir. Tanık olduğu başka bir yakınının kanser hikayesi, geçirdiği süreçler ya da okuduğu bir romandaki/izlediği bir filmdeki kanser öyküsü kişinin zihninde kansere dair imajlar oluşturur. Kanser olarak tanımladığımız kelimenin, aslında geniş bir hastalık yelpazesi olduğunu, farklı ilaçlar, farklı tedavi yöntemleri, farklı süreçler ve farklı sonuçlar barındırdığını, bütün bu farklılıkların da kişiden kişiye değişebildiğini; dolayısıyla kişinin kendi hastalığını diğer hiç kimsenin hastalık öyküsüyle kıyaslamadan algılaması için desteklenmesi gerekmektedir.
“Geçmiş psikolojik/psikiyatrik öyküsü”, her kriz durumunda olduğu gibi kanser tanısında da kişinin vereceği emosyonel reaksiyonlarda başlıca belirleyicilerdendir. Örneğin, kanser öncesinde depresyon deneyimlemiş bir kişinin, kanser tanısıyla birlikte yeniden depresyonunun alevlenmesi sık rastlanılan bir durumdur.
“Yaşam koşulları”, kişinin en az 6 ay ve daha uzun süren tedavi sürecinde önemli bir faktör. Tedavi sebebiyle çalışmaktaysa iş hayatı aksayabilir, evdeki sorumluluklarını sık hastane ziyaretleri, tedaviler ve yan etkileri sebebiyle yerine getiremeyebilir. Yaşam koşulları başlığı altında hem finansal yeterlilikler/yetersizlikler hem de aldığı/alamadığı sosyal desteği sıralayabilir. Tedavi sürecinde eşlik edecek, bakım verecek, duygusal anlamda destek olacak yakınlarının bulunması kişinin psikolojik olarak baş etmesinde olumlu katkı sağlar.
“Kişilik yapısı” da başlıca belirleyicilerindendir. Ancak, kişilik dediğimizde, herhangi bir kişiyi tek bir kişilik tanımı altında tanımlamamız zordur. Pek çok kişi, farklı kişilik tiplerini kendisinde barındırır; hatta farklı durumlarda yaşamının farklı dönemlerinde farklı tepkiler verebilir. Bu noktada, modern sağlık psikolojisi ve daha geleneksel olan psikodinamik model çerçevesinde şu şekilde bakabiliriz:
Bahsi geçen tutumlar arasında, savaşçı ruh’un ideal ve en başarılı tutum olduğu düşünülebilir. Ancak herkes kendi psikolojik özelliklerine göre bir tutum ve baş etme yöntemi gösterir. Yani kanser deneyimi yaşayan herkesi savaşçı ruh tutumuna zorlamak doğru değildir. Bu tutuma uygun olmayan kişiler, zaman içinde hastalığa karşı yapması gerekenleri yapamamış olma düşüncesiyle suçluluk hissedebilirler. Üstelik, uzun süren tedavi sürecinde kişi farklı dönemlerde farklı tutumlar arasında geçiş yapabilir.
Kanser deneyimi yaşamış bir kişiye yaklaşırken nasıl davranmalıyız/ ne demeliyiz sorusundan önce o kişinin hastalığı, kendini nasıl algıladığı, nasıl reaksiyon verdiği gözlemlenmelidir.
Kanserde uyguladığımız destekleyici psikoterapiler, farklı psikoloji modelleriyle yaklaşarak hastayı değerlendirmeyi ve kişiye özel bir tedavi planı oluşturmayı, hastalığın gidişhatına, zamana ve süreçteki diğer tüm değişmekte olan faktörlere göre durmadan dans etmeyi gerektirir.