Gerçek Sınırlar Beynimizdedir
Gerçekte sınırlar beynimizdedir. "İmkansız sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir."...
Devamını oku ->Çocuğumuzla olan ilişkimizde ve ona aktarmak istediğimiz değerlerimizde pek çok hedefimiz vardır. İlişkimiz güçlü olsun, değer gördüğünü ve değerli olduğunu bilsin, sevildiğini iliklerine kadar hissetsin isteriz. Ayrıca sorumluluk sahibi olsun, zor zamanlarda dirençli olsun, hedefleri olsun, kendinden memnun olsun, iyi yönde gelişsin isteriz. İyi insanlar olmalarına yardımcı olacak deneyimler sunmak isteriz.
Ancak tüm bu isteklerimizle birlikte çocuklarımızla geçirdiğimiz zamanlarda sıklıkla zorlu durumlarla karşı karşıya kalırız. Bazı günlerse tek yapabildiğimiz ayakta kalmak ve o anı kurtarmaktır.
Peki bütün bu zorlu anların arasında oradan oraya savrulurken bu değerleri nasıl aktaracağız?
Nöropsikiyatrist Dan Siegel “Bütün Beyinli Çocuk” kitabında; ebeveynlerin ayakta kalma anlarının, çocuklarının iyi yönde gelişmesi için birer fırsat olduğunu söyler. Ebeveynliğin zorlayıcı durumlarını çocuklarımıza öğrenmelerini istediğimiz değerli dersleri öğretmek için kullanabileceğimizi ifade eder.
Çocuklarımız zorlandıklarında bunu farklı farklı yollarla gösterirler. Çığlık atma, etrafa bir şeyler fırlatma, kendisine zarar verme, başkalarına zarar verme, yüzü kızarma, ayaklarını yere vurma, kapıları çarpma, öfkeli ifadelerde bulunma (seni sevmiyorum, çok kötü bir babasın…), surat asma, ağlama, iletişimi reddetme, göz devirme, sızlanma, fiziksel şikayetler (karın ağrısı…), alaycı davranma… Belki okurken bile bedeninizde gerginlik hissetmiş olabilirsiniz. Çoğu zaman bu eylemler bizlerde gerginlik verici duyumlar oluşturur.
Bu zor anlarda çocuklarımız bize zorluk çıkarmaya çalışmazlar. Daha ziyade kendisi zor bir an yaşar ve yardımımıza ihtiyaç duyar. Öncelikle çocuğumuz hangi yolla gösterirse göstersin duruma böyle bakmamız daha sakin yaklaşmamıza yardımcı olur.
O an sakin kalamayacak ve sesimizle ya da fiziksel olarak zarar verebilecek, kendimizi tutamayacak gibi hissediyorsak o an bir mola vermek en iyisidir. Çocuğumuzu korumak en önemli görevimizdir. Camı açıp biraz nefes almak, yüzümüzü yıkamak, çocuğumuzla huzurla yattığımız, birlikte eğlendiğimiz… bir anı hatırlamak, kendimizi sakin bir yerde hayal etmek sakinleşmemize yardımcı olabilir.
Kendine veya çevresine zarar verdiği davranışlarda koruyucu ve şefkatli bir yaklaşımla tutarak yardımcı olmak önemlidir.
Boyuna inmek için eğilmemiz, izin verdiği ölçüde yakın durmamız, dokunmamız ve sarılmamız ona iyi gelir. Tüm söz ve hareketlerini ise kızgınlığının veya zorlanmasının dışavurumu olarak görebilmemiz ve bunu ona yansıtmamız önemlidir. Mesela parkta oynarken çocuğumuz düştüğünde “hadi kalk. Tamam geçti…” gibi cümleler o an gelen büyük bir fırsatı kaçırmaya sebep olabilir. Böyle küçük anlar aslında çocuğun beyninin entegre olmasına yardımcı olmak için önemli zamanlardır. Buradaki duygusunu anlamak ve isimlendirmek ise o an sağ ve sol beynini bütünleştirmesine yardımcı olan çok basit ama güçlü bir müdahaledir. Örneğin “Ahh canım, gördüm tırmanıyordun düştün. Korkmuş/üzülmüş olmalısın…” bazen sadece bu kadar bir dokunuş iyi gelir. Öyle basit ve küçücük bir an. Aslında zaten çocuğumuza etki eden ebeveynliğimiz böyle küçük küçük anların toplamıdır. Sonrasında belki tekrar denemesi için yüreklendirerek, vazgeçmediği için gurur duyduğumuzu söyleyerek, nelere dikkat edebileceğine dair plan yaparak, yakında durup yardım istediğinde destekleyebileceğimizi teklif ederek, çeşitli alternatifler ile mantıklı tarafa yaklaşabiliriz.
Özetle; zor durumdaki çocuğumuzla bağ kurmak için önce onun duyguları ile temasa geçmeliyiz. Duygulara temas; yumuşak dokunuş, sakin ses tonu, yumuşak bir yüz ifadesi, empati ve duygusuna alan tanıma ile olabilir.
Çocuğumuz böylece anlaşıldığını hisseder. Ardından biraz sakinleştiğini sezdiğimizde onunla birlikte sorunu çözmeye dair çözüm önerileri, alternatifler, planlama, sınırlar, mantıklı açıklamalar üzerine konuşabiliriz.
Onlarla geçirdiğimiz sevgi dolu anlar mucizevi ve çok özeldir. Burada da bahsettiğim üzere onların gelişimini desteklediğimiz anlar sadece bu hoş anlar değil. Stresli ve öfkeli olanlar da dahil olmak üzere, tüm etkileşimlerimiz, onların şefkatli, sorumluluk sahibi ve becerikli kişiler olmaları için fırsattır.
“Dans eden bir yıldız doğurabilmek için kaos olmalı insanın içinde.” Der Nietzsche. Büyümekle gelen keşif, gelişim ve yaratıcılık içinde bir miktar acı barındırır. Bu acı anlaşıldıkça azalır. Birlikte, el ele, izleyerek ve değişime izin vererek büyümek ise en güzeli.
Uzman Psikolojik Danışman N. Elif Aksoy