Gerçek Sınırlar Beynimizdedir
Gerçekte sınırlar beynimizdedir. "İmkansız sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir."...
Devamını oku ->Dr. Olcay Güner, Klinik Psikolog
“Çocuğum çok akıllı. Ama okulda öğrenilenler söz konusu olduğunda, aklını kullanamıyor. Sanki donup kalıyor!”
Her birimiz eşsiz bir yapıda doğarız. Zaman geçtikçe hepimizin öğrenme ile ilgili becerileri de farklı bir profil olarak şekillenir. Miras aldığımız genler, içinde bulunduğumuz psikolojik atmosfer, kültürel etmenler, fiziksel sağlığımız, sosyal çevremiz, eğitim olanaklarımız, kişilik yapımız bu profilin çizilmesinde önemli roller alır.
İnsan beyninde “öğrenme” ile ilgili sayısız beceriler ve beceri kombinasyonları mevcuttur. Bunlar bizlerin yeni şeyleri öğrenmemizi ve ustalaşmamızı sağlayan önemli güçlerdir. Her biri farklı bir alana hitap eder. Örneğin; bazıları kalemi tutup yazı yazmamıza, bazıları bir fıkrayı öğrenip anlatmamıza, bazıları ise bisiklete binmemize olanak sağlar. Öğrendiğimiz her şeyin, her bir adımında farklı farklı beceri kombinasyonları çalışır. Beynimizde saklı bu hazinenin parçalarını her birimiz farklı ustalıklarla kullanırız. Kimimiz motor becerilerimizi çok iyi kullandığımız için iyi yüzeriz. Kimimizin dikkat kontrolü ile ilgili becerileri o kadar iyi çalışıyordur ki bir seminerde anlatılan her şeyi kolayca dinler ve öğreniriz. Kimimizin uzun süreli hafıza kayıtları öylesine canlıdır ki, aradan 4-5 yıl geçtiği halde gittiğimiz filmlerin her türlü ayrıntısını sanki filmden az önce çıkmış gibi hatırlarız. Bazılarımız ise az önce sayılan alanlarda (görünürde o insanlardan hiçbir eksiğimiz olmadığı halde) şaşırtıcı derecede başarısız olabiliriz. Örneğin; bir türlü yüzme öğrenemeyiz, az önce tanıştığımız insanın adını hemen unutuveririz veya bir filmi başından sonuna izleyecek kadar sabrımız ve dikkatimiz yoktur.
Beceri farklılıkları en çarpıcı biçimde, çocuklarımız okula başladığında beliriverir. Kimi çocukların muhteşem bir ezber gücü varken, yazı yazmayı bir türlü beceremez; kimisi basketbol da harikalar yaratırken, okuma ile başı derttedir; kimisi her şeyin mantığını kolayca kavrarken öğrendiklerini çabucak unutuverir; kimisi ise büyük bir hevesle hazırlandığı sınav esnasında kendini başka şeyler düşünürken buluverir, zaman kaybettiği için de başarısız olur.
Sayısız beceri kombinasyonlarından bazılarının öne çıkması, bazılarının ise daha geri planda kalmasından doğal bir şey olamaz.
Ancak okul sistemleri dil becerileri; hafıza becerileri, ince motor beceriler, aritmetik beceriler, dikkati kontrol etme becerileri gibi beceriler üzerinde yoğunlaştığı için bu alanlarda ortaya çıkan eksiklikler okulda oldukça yoğun problemler yaratır. Örneğin; tahtadaki yazıyı deftere geçirmekte zorluk çekmek, okumasını bir türlü hızlandıramamak ve hala hecelemek, b’yi ve d’yi sürekli karıştırmak, d yerine b yazmak, “çok” u “koç” okumak, matematikte eldeyi sürekli unutmak, bir sütunu toplarken, diğerini çıkarmak, x yerine + yapmak, saati bir türlü öğrenememek, problemleri çözerken, uygun strateji geliştirip çözememek, dikkatini yoğunlaştırarak dersi dinleyememek, ev ödevlerini yapmak için yerinde uzun süre oturamamak okulda sorun yaratır. Üstelik tüm buna benzer şeyleri arkadaşlarının becerebildiğini ama kendisinin başaramadığını görmek oldukça zor bir durumdur.
Akademik hayat, çocuklarımızın zorlandıkları beceriler üzerine odaklanan görevleri istiyorsa, çocuğumuz herhangi bir noktada takılıp kalabilir. Okulun talepleri arttıkça da çocuğun da, ailesinin de morali bozulmaya başlar. Kimi çocuklar içe kapanır ve silinir. Kimileri ise “madem dersler konusunda kuvvetli değilim, o halde kuvvetli olduğum başka alanlarda kendimi göstereceğim” diye düşünür ve gereksiz şakalarla sınıfı güldürmeye, arkadaşlarına fiziksel güç gösterilerinde bulunmaya başlar. Bir kısmı ise “madem başaramıyorum, o halde istemiyormuş gibi yapmalıyım” diye düşünür ve “ben zaten yazmak istemiyorum. Okulda öğrenilen her şey gereksiz, büyüyünce hiçbir işimize yaramayacak, o yüzden ilgilenmiyorum” diyerek umursamazlık maskesi takar.
Bu çocuklar o kadar yoğun bir problem yumağı ile uğraşırlar ki, “ben aslında şu anda başarısızım ama bu ileride bir yetişkin olduğumda da başarısız olacağım anlamına gelmez” diye düşünemezler. Bazen bu çocuklara ilkokul 3.sınıfta okumayı çözen Edison’u, başarısız okul hayatları olan Walt Disney’i; Einstein’ı örnek göstermek işe yarayabilir. Gerçekten de bu çocuklar için okul hayatı zordur ama gelişmiş becerilerine yönelik alanlarla buluştuklarında harikalar yaratabilirler. Onları biraz izlersek parlak becerilerini fark edebiliriz. Örneğin; yazıları bir türlü satırlara yerleştiremiyordur ama bir tenis ustasıdır. Çarpım tablosunu ezberleyemiyordur ama TV’de gördüğü her tipin taklidini büyük bir ustalıkla yapıyordur. 3. Sınıfta olduğu halde halen heceleyerek okuyordur ama piyano çalma konusunda bir dahidir.
Akademik hayatın istediği beceriler konusunda zayıflıkları olan bu çocuklar “Özel Öğrenme Bozukluğu”, “Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite” gibi tanılar alabilirler. Bu çocuklar karşılaştıkları başarısızlık ve hayal kırıklığı ile baş edebilecek güçte değildirler. Onlara yardım etmek gerekir. Yardımın ilk adımı çocuğun güçlü ve zayıf becerilerini araştırmak, gerekiyorsa bir psikolog tarafından belirlenmesini sağlamaktır. Bir uzmanın görüşleri, anne baba gözlemleri, öğretmen raporları bir araya getirildiğinde çocuğun öğrenme profili hakkında belirgin bir görüntü elde edebiliriz.
Bundan sonraki adım, çocuğa da güçlü ve zayıf yönlerini tanıtarak kolay öğrenme yollarını öğretmek ve en önemlisi zayıf becerilerini geliştirecek çalışmalar yapmaktır. Bu çalışmalara konunun uzmanı olan psikolog, psikolojik danışman veya özel eğitimci yön vermelidir. Bilinçli bir çalışma ve terapi programı ile zayıf öğrenme becerileri antrene edilerek güçlükler aşılabilir. Tıpkı sporcuların düzenli antrenmanlarla performanslarını giderek arttırdıkları gibi, beceriler de gelişir.
Bir yandan öğrenme ile ilgili aksaklıkları keşfedip, geliştirirken aynı zamanda çocuğun güçlü becerilerini ve özel yeteneklerini ihmal etmemeliyiz. Çocuk bir tarafta zorlansa da, bir başka alanda parladığını fark edince özgüveni artacaktır. Uzun vadede (bir yetişkin olduğunda) hayatına yön verecek uğraşlar zaten bu zengin becerilerine ait alanları kapsayacaktır.
Bazen duygusal problemler öğrenme ile ilgili becerilerin gelişimini geciktirip zayıflatırken; bazen de beceri eksikliği nedeni ile ortaya çıkan duygusal ve davranışsal problemlere rastlarız. Örneğin; anne baba boşanmasından sonra bazı çocukların okul başarısı düşebilir. Ancak okulda kronik bir okul başarısızlığı yaşayan bir çocuğun da depresyona girme veya saldırganlık problemleri çıkarma ihtimali vardır. Okul problemlerini çözerken “yumurta mı tavuktan çıktı, tavuk mu yumurtadan çıktı” tarzındaki bu soruyu cevaplamanın önemi büyüktür. Altta yatan problem alanı bulunur ve çözüme yönelik müdahaleler yapılır ise yan problemler kendiliğinden çözülecektir.
Anne baba olarak en önemli görevlerimizden biri çocuklarımızın güçlü ve zayıf yönlerini keşfederek, doğru yönlendirmektir. Böylece kuvvetli becerilerini sergileyecek ilgi alanları veya uğraşılar edinerek, başarılı bireyler haline geleceklerdir.
Başarılı bireylerden oluşmuş, başarılı bir toplum olmanın sorumluluğu ise anne babalar kadar eğitim sistemine de düşmektedir. Belli becerileri bol miktarda kullanırken, belli becerilerin üzerinden hafifçe geçen, belli becerilere ise hiç değinmeyen eğitim sistemleri çocuklar için bir fırsat eşitsizliğidir. Sadece yüzmeyi ve koşmayı öğretmeye odaklandı iseniz, balıklar, tavşanlar ve atlar en iyi öğrencileriniz olacaktır. Kuşlar ise yüzmeyi ve koşmayı biraz öğreneceklerdir. Ama eninde sonunda uçaklar ve herkes hayranlıkla onları izleyecektir.
Arkabahçe Psikolojik Gelişim, Eğitim ve Danışmanlık