Gerçek Sınırlar Beynimizdedir
Gerçekte sınırlar beynimizdedir. "İmkansız sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir."...
Devamını oku ->Uzm. Psikolog Aslı Baykal
Çocukların zaman zaman endişelenmesi veya kaygılı hissetmesi oldukça normal ve beklenen bir durumdur. Örneğin, ilk defa okula başlayacakları, güvenli ortamlarından ayrıldıkları, evlerinden uzakta kaldıkları, daha önce hiç karşılaşmadıkları bir şeyle karşılaştıkları zamanlar. Ancak bu endişe veya kaygı hali çocuğun davranışları ve/veya düşüncelerini kısacası günlük rutinini etkilemeye başlıyorsa o noktada bir destek almak yararlı olacaktır.
Yapılan araştırmalara göre; kaygı bozuklukları çocuklar ve ergenler arasında en sık rastlanan rahatsızlıklardan biridir. Çocuk ve ergenlerde kaygı bozukluklarının görülme sıklığı %4 ile %20 arasında değişiklik göstermektedir. Kız çocuklarda erkek çocuklarına oranla daha fazla rastlanmaktadır.
Ayrılık kaygısı, sosyal kaygı, yaygın kaygı, panik bozukluk ve özgül fobiler olarak farklı şekillerde ortaya çıkabilir.
Ayrılık kaygısı, genellikle ilk üç yaşta gözlemlenirken, ilkokula başlarken de karşılaşılabilir. Genellikle ayrılık kaygısı olan çocuklar ebeveynlerinin öleceğinden ya da onlardan ayrılmak zorunda kalacağından korkarlar. Bu nedenle, okula gitmeyi reddedebilir, geceleri kabus görebilir, baş ağrısı, mide bulantısı gibi somatik semptomlar sergileyebilirler.
Sosyal kaygı, başkaları iletişim kurarken ve/veya bir performans sergilemesi, topluluk önünde konuşması gerektiği zamanlarda aşırı kaygı duyan çocuklarda rastlanır. Derste katılımları azdır. Genellikle performans sergilemeleri gereken durumlardan kaçmanın bir yolunu bulmaya çalışırlar. Performans sergilemeden önce ise, ağlayabilirler, el titremesi, mide bulantısı, terleme gibi somatik semptomlar sergileyebilirler.
Yaygın kaygı bozukluğu, belirli bir konu hakkında değil, farklı farklı konular hakkında çoğunlukla kaygılı olma halidir. Herhangi bir olay veya durum onları kaygılandırabilir. Örneğin, bir filmde izledikleri bir sahne, bir yakınından duyduğu bir hikaye gibi.
Panik bozukluklar, sıklıkla panik atak geçiren ve olası bir panik ataktan korkan çocuklarda görülür.
Özgül fobiler, belirli bir durumda veya belirli bir objeye karşı yoğun ve uzun süreli endişe duyma halidir. Böyle durumlarda çocuklar o durumlarla veya objelerle karşılaşmamaya özen gösterirler. Karşılaştıklarında ise ağlayabilir, donup kalabilir veya yakınındaki bir yetişkine sığınabilir.
Kaygı bozuklukları ile çalışılırken bir çok farklı teknik kullanılabilir. Bunlardan başlıcaları, bilişsel davranışçı terapi, oyun terapisi ve eğer gerekli ise terapiyi desteklemek amaçlı ilaç tedavisi.
Okul öncesi dönemdeki çocuklarla kaygı sorunu çalışırken kullanılan yöntemler içinde oyun terapisi oldukça etkilidir. Çocuklarla iletişim kurmanın belki de en kolay yöntemi onlarla oyun oynamaktır. Çünkü çocuklar biz yetişkinler gibi kendilerini konuşarak rahatlıkla ifade edemezler, onların kelimeleri oyun kurarken kullandıkları oyuncaklardır. İlk defa karşılaştığınız, çekingen bir çocuk bile oyun davetinizi reddetmeyecektir. Oyun oynamak sayesinde çocuklar hem eğlenceli hem de kaliteli vakit geçirirler. Gün içerisinde gözlemlediklerini ve öğrendiklerini oyun esnasında deneyimle fırsatına sahip olup farkında olmadan sosyal, bilişsel ve duygusal gelişimleri ile motor becerilerini desteklerler.
Oyun terapileri de kendi içinde farklı yaklaşımlardan oluşmaktadır. Bunlardan bir tanesi “çocuk merkezli oyun terapisidir”.
Çocuk merkezli oyun terapisinin başlıca hedefi, her çocuğun doğuştan getirdiği kapasitesini ortaya çıkarmak, çocukları özgüveni yüksek, problem çözebilen, kendi kararlarını kendi veren, insiyatif alabilen birer birey olmaları yolunda desteklemektir.
Çocuk merkezli oyun terapisinde, terapist çocuğu “olduğu” gibi kabul eder ve çocuğun geçmişiyle ilgilenmez. Çocuğun o gün odaya getirdiği her ne ise, o gün oyunda çocuğun neye ihtiyacı var ise o konu ile çalışılır. Bazen haftalarca çocuklar aynı oyunları oynama ihtiyacında olabilir. Süreç boyunca terapist yalnızca çocuğun yaptıklarını “aynalama” tekniği ile çocuğa yansıtır. Bu sayede çocuğun, kendi duygularının, sergilediği davranışların ve verdiği tepkilerin farkına varması beklenir. Terapist her zaman çocuğun gerisinde durur, onu takip eder; fakat hiçbir zaman onu “yönlendirmez”. Süreç boyunca iyileşme yolundaki en önemli etkenler, çocuğun terapist tarafından “görüldüğü ve kabul edildiğini” hissetmesi ile ikisinin arasında kurulan terapotik ilişkidir.
Bir ebeveyn olarak çocuğunuzun kaygılı olduğu zamanlarda kendinizi çaresiz ve/veya yetersiz hissediyor olabilirsiniz. Böyle zamanlarda uygulayabileceğiniz birkaç ipucunu aşağıda bulabilirsiniz.
Yaklaşık olarak iki haftadan fazla bir süredir çocuğunuzun kaygı düzeyinde, yemek ve uyku rutinlerinde, davranışlarında, duygu durumunda ve sosyal ilişkilerinde her zamankinden farklı bir durum gözlemliyorsanız, öz bakım ihtiyaçlarını kendisi karşılayamıyorsa, odaklanmakta güçlük çekiyor ise güvendiğiniz bir psikologdan destek almakta fayda olduğunu düşünüyorum.