Gerçek Sınırlar Beynimizdedir
Gerçekte sınırlar beynimizdedir. "İmkansız sadece bizim imkansız olduğunu düşündüğümüz şeydir."...
Devamını oku ->Uzm. Klinik Psikolog Zeynep Andonyadis
Ağlayan birini gördüğünüzde neler hissettiğinizi hatırlayın. Bu durum çoğu zaman üzerimizde baskı yaratır; karmaşık duygular uyandırır, değil mi?
Ağlayan kişi yakından tanıdığımız biri olmasa bile ona yardım etmek, sorununa çözüm bulmak isteriz. Ağlayan bir çocuğun anne babası ya da bakım vereni onu bir oyuncakla oyalamaya çalışır ya da neden ağladığına ilişkin sorular sormaya başlar. Böyle davranan yetişkinlerin niyeti, elbette ağlayan çocuğun bir an önce sakinleşmesini ve mutlu hissetmesini sağlamaktır. Ne yazık ki mutluluğun büyüsü, bizi kolaylıkla hayatımızda var olan diğer duyguların yelpazesinden ayırır ve tek bir duygunun, mutluluk duygusunun yaşanması gerektiğine inandırır.
Ancak bazen, dikkatini başka yöne çeksek, neden ağladığıyla ilgili sorular sorsak da çocuklar hemen sakinleşemez ve ağlamaya devam ederler.
Peki çocuklar neden ağlar ve bazen onları sakinleştirmek neden zordur?
Ağlamaya başka bir yönden bakmak:
Bugüne kadar duygularla ilgili yapılmış araştırmalarda, bize ağır gelen stresli deneyimlerin sonundaki ağlama hissinin ve gözyaşının fizyolojik sebeplerine ilişkin pek çok bulgu elde edildi. İster parmağımızı masanın kenarına vurmuş, ister bir yakınımızın başına gelen üzücü bir olayı duymuş olalım, yani yaşadığımız stresin kaynağı ister fiziksel isterse de duygusal olsun, aynı ani tepkileri veririz. Bu tepkiler, vücudumuzun yaşadığımız o anla baş etmesine yarayan hormonların salınımını sağlayabilmek için uygulaması gereken görevler bütünüdür. Yani vücudumuz bunu bize otomatik olarak yaptırır. En bilinen baş etme mekanizmamız ise “ağlamaktır.” Ağlama üzerine yapılan fizyolojik araştırmalara göre; ağladığımızda, vücudumuzdaki kortizon seviyesini dengeleyen ACTH hormonunun fazlasını, gözyaşlarımızla dışarı atarız. Kortizon, ya da diğer adıyla stres hormonu, vücudumuzun bağışıklığından sorumludur ve bağışıklık dengemiz için bu hormonun düzeyinin de dengede olması gerekir. Bu bilgi, ağlamanın insan vücudunun iyileşmeye dönük otomatik bir itkisi olduğunun biyolojik bir kanıtıdır.
Ağlamanın önemini anlayamadığımız takdirde, bu iyileşme mekanizmasını bastırmak gibi bir hataya düşebiliriz. Çocuğumuza ağlamayı kesmesini söylemek ya da konuşarak, müzikle, oyuncakla dikkatini dağıtmaya çalışmak kadar, ağlamadığında ödüllendirmek de aynı hataya düşmemize neden olur.
“Düştün ama hiç sesin çıkmadı, ağlamadın, aferin sana!” dediğimizde çocuklara güçlü ve dayanıklı olduklarına dair vurgu yapmıyor, aksine onları ağlamanın rahatlatıcı ve iyileştirici etkisinden mahrum bırakıyoruz.
Çocuklar Neden Ağlar?
Çocuklar kendilerine bakım veren kişilerin devamlılığını önemserler. Yaşadıkları deneyimlere her nasıl karşılık vermiş olurlarsa olsunlar, yanlarında olan yetişkinlere ihtiyaçları vardır. Çocukların bakım verenleriyle ilişkilerinin sağlıklı olup olmadığı, onların yanında gülmeleri kadar, ağlayabilmeleriyle de ilişkilidir. Çünkü ağlamak da gülmek gibi, çocukların yetişkinlerle kurdukları iletişimin bir aracıdır. İletişim dediğimizde aklımıza ilk gelen, sözel olarak kendini ifade etmek olsa da bir zamanlar onların küçük bebekler olduğunu ve dertlerini ağlayarak ifade ettiklerinde onları rahatlıkla anladığınızı hatırlatmak isterim.
Ağlamanın kendisi iletişimdir:
“Ağladığında ne dediğini anlamıyorum, lütfen ağlamayı bırakıp ne olduğunu söyler misin?” dediğimizde çocuğun zihnindeki düşünce “Zaten bir şey söylüyorum” olur.
Böyle anlarda ilk adım, çocuğumuzun ağlamasını kabul etmektir. Çocuklar derdini önce sözel olarak anlatmaktan ziyade, fiziksel temasınıza, ağlamasına izin vermenize, duygularını kabul etmenize ihtiyaç duyarlar.
En sevdiği oyuncağı kırıldığı için ağlayan çocuğa “Üzülme yenisini alırız tamam mı?” Demek, “Ağladığın şey çok saçma!” demekle aynıdır. İş yerinizde haksızlığa uğradığınızı hissettiğiniz ve bunun için üzüldüğünüzü varsayın: Eşiniz size “Üzülme başka iş bulursun.” diyorsa, onun sizi yeterince anladığını düşünür müydünüz?
Oysa, “Evet, oyuncağını böyle attığında kırılacağını tahmin etmedin, üzgün olduğunu biliyorum, oyuncağın kırıldı, onu seviyordun.” deyip ağlamasına izin vermek, çocukların benzer stres anlarıyla daha kolay başa çıkmasını sağlayacaktır. Eğer stresin nedenini bilmiyorsak, yanlış sözcüklerle ifade etmektense, hiç riske girmemek daha iyidir. Yanlış bir yorum yapmaktansa “Üzgünsün ve ağlamaya ihtiyacın var” demek daha yerinde olur. Bazen sadece yanında olmanız, sessizce onu kucaklamanız, içsel deneyimine sevgiyle tanıklık etmeniz de yeterlidir.